Sayfalar

26 Ağustos 2011 Cuma

Ortak bir geçmişimiz var!

Ortaokul/Lise'den bir arkadaşımla buluştuk dün burda! Ünlemle bitiyor çünkü aslında mezun olduktan sonra birbirimizi hiç görmemişiz, hatta aynı okulda okurken bile buluşup doğru düzgün bir gün geçirmemişiz, ama işte yıllar sonra karşılaşmayı sağlayan Londra olmuş!

Hatta saolsun burda sosyal medya ve lokasyon bazlı servisleri kullanma merakımız katkılarını da es geçemeyeceğim yoksa büyük ihtimalle bi 100 yıl daha haberimiz olmazdı birbirimizden aynı şehirde yaşarken.

İdil'in mesajı o gün süper geldi, eve kapanmış ben attım kendimi sokaklara. Evet önceden dışarı çıktığımda yapılacaklar listemde fotoğraf çekmek baş sırada olduğu için hiiç üşenmedim taşıdım bütün gün makinayı yanımda. Şimdi tabi alt satırlarda bekliyorsunuzki ben bir kaç fotoğraf paylaşayım ama üzgünüm bütün beklentiler boşa! yok fotoğraf falan, çakır oldum unuttum foto çekmeyi :)

O kadar yıldır görüşmemiş biz, buluşma noktamızdaki 2. dk'dan sonra bıdır bıdır başla ve hiç susma :) Ben yeniyim tabi Londra'da o da eski, doğal olarak çok şey var aktarılması gereken.. Teker teker başladık, sonra sevgililerimiz katıldı bize, büyüdük, içtik ve sevdik çok birbirimizi.

Buluşma noktamız 'South Kensington' metrosuydu. Ne yapsak nerede otursak derken zaten yürümeye başlamıştık. Hava bu ara baya dengesiz olduğu için kapalı bir yerde oturmaya karar verdik. 'Draycott Avenue' üzerinde yürürken İdil'in daha önceden biliyor olduğu 'Tartine' de oturmaya karar verdik. (http://www.tartine.co.uk/)


 (http://www.localdatasearch.com/london/south_kensington/restaurant_-_french/tartine-10069554)

Tartine çok şeker küçük bir restoran/bar. Biz hafta içi ve gündüz gittiğimiz için içerisi müsaitti. Hemen şaraplarımızı söyleyip, konuşmaya daldık zaten. İlerleyen saatlerde baktık hava bize bir yamuk yapmayacak girişteki puflara çöktük istedik patates kızartmalarımızı az gördüğümüz güneşinde tadını çıkartma fırsatı bulduk yine bu sırada. Biz şaraplarımızı gümletip nefes almadan konuşurken damladı tek tek sevgililerimiz yanımıza.

Gecenin devamında ise, hayat şartlarımız Galatasaray ve maçları odaklı şekillendiği için hem İdil'lerin evine hemde Ozi'nin maç izleyeceği yere yakın olan 'West Kensington'a gitmeye karar verdik. 'Curtain's Up' diye çok hoş ve aynı zamanda lokal bir pub böylece ikinci durağımız oldu.



(http://www.fluidfoundation.com/The_Curtains_Up_W14.Bar_Restaurant)


Ozanın maç izleyeceği saat geldiğinde Ozi, Aytaç ve İdil ile kaynaşmış, ben ise hafif çakırkeyif olmuş, hepimiz bayram dönüşü güzel bir turkish night için sözleşmiştik.

Benim uykudan gözlerim kapanıp eve dönme yoluna düştüm, Ozan inatla maçı sonuna kadar seyretti sonra katıldı bana!

Kızlarla her zaman konuştuğumuz, TED'den birini gördüğümüzde aradan yıllar geçse bile o kaldığımız noktadan devam edebilme ve hala birşeyler paylaşabilecek samimiyete birden erişebilme düşüncemiz tekrar bu geçirdiğimiz gün ile kanıtlanmış oldu :)

Bunun yanı sıra eve kendi kendime döndüm! Evet başardım, hatta tedarikli olduğum için metroda kitabımı bile okuyabildim :) Ailemizin gurur kaynağıyım!

Yarın için güzel hedeflerim var!

Bugün yağmur yüzünden evde heba olan günümün acısını(!), yarın Bodrum öncesi kendimi sokaklara vurup çıkartacağım. (sebebim olmasa evde oturur Bachelor izlerim, yalan yok :P)

23 Ağustos 2011 Salı

Chelsea Farmers Market/La Pizzeria

Pazartesi akşam yemeğimizi bir değişiklik yaparak dışarıda yemeye karar verdik. (evet değişiklik yaparak çünkü haftaiçleri güzel güzel ev yemekleri pişiriyorum, onları yiyoruz:)) Ozanın işinin az da olsa erken bitmesini fırsat bilerek Chelsea Farmers'a doğru yürüdük. Hava Londra şartlarında mükemmel ve Chelsea Farmers da evimize baya yakın olduğundan ağlayıp sızlanmadım tabiki yürüme fikrini duyunca!

Chelsea Farmers, buraya geldiğimden beri gördüğüm yerler düşünülecek olursa en sevdiklerimden.


'Kings Road' üzerinde yer alan 'Heals' mağzasının köşesinden sola döndüğünüzde sağ tarafınızda yer alıyor. Hava güzelse özellikle haftasonuysa, tıklım tıklım oluyor. Insanlar özellikle 'Pimms' (<3) içerek az görmekte oldukları güneşin tadını çıkartmak istiyorlar sanırım.
 
İçinde Nail boutique, Pet Pavillion, Organic Supermarket, Tabacco&Bookstore gibi değişik dükkanları ve çeşitli restoranları içinde barındırıyor. Detaylı bilgiye aşağıdaki adresten de ulaşılabilir:

http://www.chelseafarmersmarket.co.uk/

Biz bu sefer içki içmekten çok güzelce yemek yiyip karnımızı doyurma fikri ile gittiğimizden tercihimizi 'La Pizzeria' adlı italyan restoranından yana kullandık.



Lezzetli yemeklerinin yanında Türk asıllı sahibi 'Aziz'de bizi oraya çeken sebeplerden biri tabiki. Hava koşullarına göre içeride ve dışarıda oturma imkanı bulunuyor ancak tek kötü tarafı kredi kartı kullanılamıyor, sadece nakit çalışıyor!



Biz açılışı Ozanın favorisi 'Burrata' peyniri ve buz gibi bir 'Domaines Ott' ile yaptık. Daha ana yemeklerimiz gelmeden ben doymuştum bile tabiki!



Ana yemek olarak ortaya bir pizza ve makarna söyleyip paylaşmaya karar verdik. Ben her zaman olduğu gibi 'Prosciutto e Funghi' pizzadan yana tercihimi kullanırken, Ozan yine kıskandıran bir seçim olan 'Bucatini'yi sipariş etti! (Pınar yanımızda olsa ruhunu teslim eder 5 tabak falan yerdi eminim!)


Yemek sonunda ne mi oldu? Biz en sevdiğimiz aktivitemiz olan market alışverişine doğru yol alırken, Ozanın makarnası midemizde, benim pizzam ise yarın öğlen tüketilmek üzere paketlenmiş bir şekilde elimizdeydi!




22 Ağustos 2011 Pazartesi

Hoşgeldik!


Evleneli 23 gün, taşınalı 2 hafta oldu.. Dürüst olmak gerekirse henüz ikisinede tam anlamıyla alışamadım. Kendimi Oziyi ziyarete gelmiş ve birkaç gün sonra İstanbul'a geri dönecekmiş gibi hissediyorum. Londra konusunda da alışmak için ne yaptın derseniz koca bir hiç! Zamanımın çoğu evde geçti (genellikle ozi'siz zamanlarımın).. Bol bol yattım, çok fazla TV seyrettim (-o kadar ki,bu ara friends karakteri zannediyorum kendimi), yemek yapmayı denedim (-ve evet bence baya başarılı oldum), ütü yaptım, evi toparladım falan..

Henüz kendimi sokaklara atmadım, hep içimde fotograf makinam ve ben, birde haritam of course. Gezsek, çeksem bol bol sonra bunları bu açtıgım muhteşem blog da yayınlasam falan.. ama işte birşey yapmayınca hep birşey yapmayasın geliyor, üşendikçe üşeniyor, yayıldıkça yayılıyorsun ya benimki de o misal!

En azından gezmek için gerekli olan ilk adımı sevgilim (-kocam) benim yerime halletmişti önceden! İçi tembelliğim yüzünden pek dolu olmasa da bir oyster'ım var.


Bu oyster ne işe mi yarayacak? İstanbuldaki akbil misali beni bütün şehri gezebilmemi sağlayacak olan metroya bindirecek, sokakları güzelce öğrenebileyim; ileride bisikletede binebileyim diye o kırmızı iki katlı otobüsler ile yeryüzünde keşfe çıkartacak!

 

Bütün gezme hayallerim bir köşede dursun, bugün bütün tembelliğime rağmen, bu postu yazabilmek uğruna, fotoğraf makinamı, çok haksız yere attığım köşeden çıkarttım! Bilgisayarımı açtım (itiraf: ipadden sonra çok zor geliyor) ve evet aylar sonraaa ilk kez bir foto editledim!

Ve hatta hatta inanırmısınız, tüm bunları yapabilmek için TV'yi kapattım, Ozinin söyleneceğini bile bile orta sehpamızı çalışma masam yaptım!



Sorsanıza şimdi daha mı mutlusun diye? Size taner stayla bir "Oh yeaaahh" çekiyorum taa uzaklardan..

Biliyorum ben şimdi bu yazıyı yazdım, blog'umun ilk post'u sayılır. Devamı gelsin bebek gibi büyüsün diye çok heveslenicem, çıkıp gezicem ve gördüklerimi yazıcam.. Umarım başladığım diğer işler gibi yarım kalmaz..

Size tavsiyem ilk bi kaç gün hatta kalınız, bakarsınız Londra ikimizide yanıltır?

Sevgiler!
BT (eski BB)


Blogger tarafından desteklenmektedir.